Seç Stilini Al Viognier’ni

Şarabı öğrenmeye ve tatmaya başladığım ilk günlerde tıpkı herkes gibi Fransız üzümlerini telaffuzlarını doğru öğrenebilmek için sürekli sesli sözlük gibi tekrarlıyordum. ”T” harflerini iptal et, şu harfle bu harf yan yana gelince şu ses oluşuyor gibi… Ama beni en çok etkileyen telaffuzun en seveceğim üzüm olacağını o zamanlar bilemiyordum. Her üzümün kendine göre bir hikayesi vardır ama Viognier benim için bir başkaydı. İlk merakım tadım yaptığımda almış olduğum o aromaların tek bir üzümden nasıl gelebildiğiydi (eminim hepimiz şarabı ilk tattığımız yıllarda bu aromalar nasıl geliyor diye düşünmüşüzdür 🙂). Takibindeki en büyük ilgim ise apelasyon kuralları gibi sıkı bir sistem de kırmızı şaraplık bir üzüme belli bir orana kadar kupaj olarak kullanılmasına izin verilen tek beyaz oluşuydu (Côte-Rôtie’de Syrah’ya Viognier katılıp kupaj yapılıyor). Hatta bu konudaki daha ilginç şey ise bu iki farklı üzümün aynı zamanda hasat ediliyor olmasıydı.

Viognier’nin ana vatanı Fransa’nın Rhône Vadisi olsa da (Condrieu bölgesi demek Viognier demektir) Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika(Cape Winelands), Kuzey ve Güney Amerika gibi birçok ülkede farklı terruarlarda ve dolayısıyla farklı stillerde üretimi gerçekleştirilmektedir.

Viognier yetiştirilmesi zor olduğu kadar bakımı da hiç kolay olmayan bir üzüm çeşididir. Hastalıklara karşı savunma gücü de oldukça düşük olmasından dolayı 1965 yıllarında Condrieu’de sadece birkaç dönümlük araziye sahipti. 1965 sonrasında ise tırmanışa geçerek, son on yıl içinde yaklaşık %45’lere varan yetiştiricilik artışıyla kendini tüm dünyada tanıtmaya devam etti. Türkiye’de ise yaklaşık 4-5 yıldır adını çok daha fazla duymaya başladık. Özellikle monosepaj, kupaj, fıçısız ya da fıçılı özellikleriyle birçok damağa hitap edebildiğini düşünüyorum.

Aromatik yapısına da birazcık değinecek olursak; (yetiştirildiği terruara dayanarak tabii ki de farklılık gösterdiğini unutmadan) genelde ananas, mango gibi tropik meyve aromalarının yanı sıra çiçeksi aromaların (papaya, lavanta gibi) burnunuzda baharı çağrıştırdığı, yetiştiği toprakla birlikte mineralitesini de açığa çıkaran bir beyaz türü. Bir de fıçıyla entegre ederseniz tereyağı, vanilya aroması, kızarmış ekmek ve yine tercih edeceğiniz fıçıya bağlı bir sürü entegre lezzeti de bulabileceğiniz mükemmel bir şaraba dönüştürebilirsiniz. Tabii sadece bununla da bitmiyor… Sur lie (tortuda bekletme) tekniğiyle de bisküvi, krema gibi daha yuvarlak hatlara sahip bir damağa bile çıkabilirsiniz. Belki de bilmediğim/bilmediğimiz ve gelecekte öğreneceğim/öğreneceğimiz bir sürü güzelliği de yanında getirebilecek bir üzüm. Aynı yelpaze tadında, açtıkça farklı renkleri dans ettirebiliyorsunuz.

Gelelim yemek eşleştirmesine… Her şarabın sahip olduğu gövde, asit gibi faktörlere bağlı olarak yemek eşleşmesi değişmekte olduğu vurgulanan noktalardandır. Aslında şarapla ilgili en iyi bildiğim şey şarabın matematiğinde yeri gelir 2 kere 2, 4 etmez. Bu sebeple şu şarapla bu yemek eşleşir demektense damak yapınıza uygun olarak ilerlenmesinden yanayım. Özellikle sert ve keskin kurallardansa açık ve serbest eşleştirmelerin daha verimli sonuçlar çıkarabileceğini düşünüyorum.

Son olarak benim gibi bir başka Viognier sevdalısı olanlara Nebbiolo ile Viognier’in akrabalıkları hakkında ne düşündüğünü sormadan edemeyeceğim. Çünkü ben duyunca çok şaşırdım 🙂

Sağlıkla Kalın 🥂

İklima ODABAŞI/ USCA ÜRETİM MÜDÜRÜ

18 yaşından büyük müsünüz?

Evet Hayır